Depremzede Lütfiye Yüce: Kızım soğuktan öldü; 4 gün bekledim kimse gelmedi, hastaneye kaldırsaydık kurtulacaktı

Habib-i Neccar Dağı’nda kopan kayalıkların yerle bir ettiği evin enkazından kurtardığı kızını yağan yağmur ve soğuk havada kaybettiğini anlatan Lütfiye Yüce, “Dört gün bekledim, kimse gelmedi, hastaneye kaldırsaydık kurtulacaktı” diyor. 
Mezopotamya Ajansı’ndan Sedat Yılmaz’ın haberi:
“Kızım soğuktan öldü” bu söz çok ağır, buz gibi, kan dondurucu, biliyorum ama çoğu var azı yok. Bu kadar gerçek, bu kadar ağır bir kentten bildiriyorum.
Antakya’nın Küçükdalyan mahallesinin yaslandığı Habib-i Neccar Dağı ile Hac Dağı arasında yoksul bir çeper. Depremin 10’uncu gününde birkaç çadırla varabilmiş “Devletin şefkatli, merhametli, uzun eli.” Mahallelinin öfkesini anlatmaya kalem, kağıt, akıl, izan yetmez. Yetmez çünkü trajediyi yonta yonta elimde kalan birkaç sözcükten biridir, “Kızım soğuktan öldü” cümlesi. Habib-i Neccar’ın yamacına yapılmış evi, kopan kayalıklar silip süpürmüş yokuş aşağı.
‘YARALI KURTARDIK, AMBULANS GELMEDİ’ 
Dağdan kopan kayalıkların enkazında komşuların elbirliğiyle canlı çıkan Lütfiye Yüce (65) ve yaralı kurtulan iki kızından birisi yağan yağmur ve soğuk havadan kaynaklı yaşamını yitirmiş. “Saatlerce ambulans bekledik, aradığımız hiçbir yer cevap vermedi, hastane yok, araç yok, yol yok. Kızımı canlı çıkardık, daha 30’undaydı. İlk gün mağaraya sığındık” diyen Yüce, “Nereye gidcek, ne edicik” bilmiyor.
‘CENAZESİ DÖRT GÜN SOKAKTA KALDI’
Anlatılanlar, insanın boğazını düğümlüyor, sözcüklerde yontulacak harf bırakmıyor. “Kızımın cenazesi dört gün sokakta, açıkta, yağmurda, soğukta kaldı” diyor gözlerinde damla damla yaş akan Yüce’nin. Dudakları hareket ettikçe ağırlık çöküyor, bedene, ruha, “Dört günün sonunda cenazemizi kendimiz kaldırdık. Oğlum kardeşini kendi elleriyle yıkadı, kefenledi. Mezarlıkta yer yoktu, teee uzak bir köye gömdüler.”
‘İKİNCİ BİR ÖMRÜM YOK’
Bu trajedinin üstüne trajedi mi olur? Var, ötesi var. 65’ine kadar didinmiş, yememiş, içmemiş, giyinmemiş, gezmemiş, tepe tepe, tıka basa harcamamış üç beş kuruşla, borçla aldığı evi Habib-i Necar’ın kayalıkları altında un ufak oldu. “Yıkılmış dünyanın” bundan sonrası için Yüce’ye sunacağı hayat, “Bir daha ev alacak, ikinci bir ömrüm yok” cümlesinde kalsın!
İlginizi çekebilir