Cengiz Çiftçi: Sivil toplumun gözünden Pazarcık ve Elbistan depremleri

Depremin etkilediği illerde yerel, ulusal ve uluslararası sivil toplum örgütleri koordinasyon toplantılarına davet edilmeli, tematik alanlarda deneyimlerinden faydalanılmalı ve güvenli çalışma yerleri sağlanmalıdır. Sivil toplumun denge ve denetleme rolü, farklı kesimlerin sosyal içerme süreçlerine katılmasına katkı vermesi, uzun dönemli normalleşme sürecinde kamu ile çalışması hayati olacaktır…

Benzer haberler

6 Şubat tarihinde Pazarcık ve Maraş depremleri Türkiye için yeni bir sınav. Sınav soruları çalıştığımız yerden çıktı. 2020 yılında hazırlanan Kahramanmaraş İl Afet Risk Azaltma Planı yıkımın boyutu ve yerlerini net bir şekilde belirlemiştir (s49)[1]. Benzer bir şekilde iklim, ulaşım ve benzeri zorlukları olası bir afet için tespit etmiştir. Yıkım açısından senaryosu belli bir filmi günlerdir televizyonlarda izliyoruz. Ancak arama kurtarma, geçici barınma, yardımların mobilizasyonu, tahliyeler ve sosyal doku ile ilgili önlemler senaryoya uymuyor. Türkiye tarihinin en büyük nüfus hareketliliklerinden birini yaşıyoruz. Depremden etkilenen illere yaptığımız 11-13 Şubat tarihlerinde 3 günlük gözlem ve ihtiyaç çalışması kompleks (complex emergency) bir afet ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.

Gölcük ve Düzce Depremlerinde yaşadığımız barınma (çadır) krizi hatıralarımızda duruyor. Arama kurtarma süreçlerindeki gecikmeler, depremden etkilenen afetzedelerin hızlı bir şekilde geçici barınma yerlerine naklinde de gerçekleşmiş, bu durum büyük nüfus hareketlerine neden olarak afetzedelere destek ve müdahale sürecini ülke geneline yaygınlaştırmıştır. Afet planlarında görevlendirmeler ile ilgili doğru müdahaleler iyi örnekler olarak karşımıza çıkarken (örneğin Askeri birliklerin 6 Şubat gecesi Kahramanmaraş Fuar alanında kurduğu çadır kent) birçok yerde geçici barınma şartlarının asgari standartlardan yoksun yapıldığını gösteriyor. Özellikle çocuk alanları, kadınlara ve çocuklara uygun tuvalet ihtiyacı henüz yeterli düzeyde değil ve standartları karşılamıyor. Benzeri afetlerde bu durumun kadınların ve çocukların güvenliği açısından risk oluşturduğu bilinen süreçlerdir. Birçok ilde hasarsız kamu binaları barınma amaçlı kullanıma açılmış ancak illerde bulunan uygun yerler değerlendirilememiştir. Örneğin Göç İdaresi bünyesinde bulunan ve çoğu depremin olduğu illerde olan 26 geçici barınma yerinde atıl olanlar veya kapasitesinin altında konaklama imkânı verilenler kullanılamadı[2]. Bu merkezler 200 bin kapasiteye kadar konaklama imkânı verebilecek durumdadır. Malatya ilinde bulunan geçici koruma merkezi altyapısı hazır ve kısa iyileştirmelerle kullanılabilecek durumdayken değerlendirilmemiştir.

Çadır toplaşma alanları ve kamplarında kayıt sisteminin olmaması yardım ve tedarik süreçlerini genel çerçevede yapılmasına ve dolayısı ile birçok yardım malzemesinin verimli kullanılmamasına yol açmaktadır. Geçici barınma yerlerinde bulunan afetzedeler ile ilgili veriler tahmini çadır dağılımına göre yapılmakta, mevcut kısıtlı veri sivil toplum ve insani yardım kuruluşları ile düzenli paylaşılamamaktadır. Depremin etkilediği illerde her ihtiyaç ve şikâyet gerçekken her bölge için geçerli değildir. Bu durum veriler için de geçerlidir. Uluslararası alanda deneyim aktardığımız bir konuda yetersiz kalmak sürecin uzamasını ve insanların etkilenmesini gündeme getirmektedir. Tüm afetzedelerin ihtiyaçlarının düzenli ve kaliteli bir çerçevede karşılanması için acil bir şekilde kayıtlı düzene geçilmesi ve karne sistemin uygulanarak yaş, cinsiyet, engellilik durumuna göre sistemin işlemesi gerekmektedir.

Deprem vatandaşlarımızı etkilediği gibi Türkiye’de bulunan Suriyeli ve Afgan sığınmacıları ve diğer ülke mültecilerini de etkiledi. Sığınmacı ve mültecilere yönelik deneyim afet döneminde işlemedi. Dil bariyeri, seyahat ve konaklama kısıtlamaları binlerce aileyi zor durumda bıraktı. Hizmete erişimde lokal ayrımcılıklara gözlense de gün geçtikçe hizmete erişim artmakta ancak ayrımcılık ve nefret söylemi de artmaktadır. Ayrımcılık ve nefret söylemi her siyasi görüş için ortak payda olarak güçlenmektedir. Depremin ilk günlerinde ayrımcılık ve nefret söyleminin farklı illerde roman vatandaşlarımıza yönelik uygulandığını üzülerek gözlemledik. Sivil toplumun uyarıları ve gözlemleri zaman içinde bu tür uygulamaların lokal düzeyde münferit vakalar olarak gözlemlenmesine ve hizmetlerin iyileştirilmesine katkı verecektir.

1999 yılından bu yana ulusal ve uluslararası 8 deprem bölgesini inceledim. Pazarcık ve Elbistan depremlerini diğerlerinden ayıran en önemli sonuç Malatya, Kahramanmaraş, Adıyaman ve Hatay illeri ve etkilenen ilçelerinde günlük hayatın tamamen durması, kamu ulaşımının sınırlı ya da hiç olmaması, tedarik zincirinin kırılması dolayısı ile yakıt ve ilaç hizmeti dışında erişimin olmadığı yerlerle karşı karşıya olmamızdır. Paranın yakıt alımları dışında geçmediği bu illerde kendi ihtiyacını karşılayabilecek durumda olan insanlar bağımlı konuma düşmüş, bu durumda kitlesel nüfus hareketliliğine yol açmıştır. Tedarik zincirinin bir an önce kurulması, hasar tespitlerinin ivedi bir şekilde tamamlanarak kentlerdeki uygun ticari ve hizmet birimlerinin açılması bağımlı nüfusun azaltılmasına ve kamu üzerindeki yükün yönetilebilir düzeye indirilmesine katkı verecektir.

Sivil toplumun depremi

Pazarcık ve Elbistan merkezli iki deprem sivil toplumu farklı şekilde etkiledi. Depremin hasara neden olduğu illerde bir çok sendika ve sivil toplum örgütünün ofis binalarında hasar meydana gelmiş ve yıkılmış durumdadır (örneğin Eğitimsen Malatya Şubesi). Sivil toplum örgütleri üyeleri ve ailelerinde kayıplar yaşamalarına rağmen ilk günlerde toplumsal ihtiyaçlar çerçevesinde mobilize olup etkin bir çalışma yürüttüler. Çalışma yapılmayan enkazların belirlenmesi, bildirilmesi, yardımın deprem bölgesi dışında organize edilmesi ve ihtiyaçların güncellenmesi, gelen yardımların uygun yerlere sevk edilmesi ve dağıtılması, insanların geçici barınma yerlerine yönlendirilmesi ve tahliye süreçlerinde etkin çalışmalar yürüttüler. Yerel basının afetten etkilenmesi nedeni ile ilk elden bilgi kaynağı sivil toplum örgütleri üzerinden gerçekleşti. Malatya ilinde 50’den fazla sivil toplum örgütü kadın platformu olarak yaralarını sardıktan sonra aktif olarak güncel ihtiyaçlara cevap vermek için canla başla çalışmaya devam ediyorlar.

Deprem Malatya, Kahramanmaraş, Adıyaman, Hatay illerinde hak süreçleri ile ilgili çalışan kurumları etkilediği için defin, enkaz kaldırma, suç duyurusu ve hak süreçleri konusunda çalışacak kurumsal yapıyı zayıflatmıştır. Ulusal basında yasal süreçler ile ilgili yapılan duyuru ve uyarılar bu anlamda takip edecek bir insan kaynağı ve mekânsal altyapı oldukça sınırlı olduğu için depremin etkilediği iller dışındaki meslek odaları, barolar ve sivil toplum örgütlerinin desteği ivedi ve hayatidir.

Deprem sivil toplumun denge ve denetleme rolünü bir kez daha ortaya çıkartmıştır. Kahramanmaraş ilinde Mimarlar Odası binası tüm çevre yıkılmasına rağmen standartların uygulanmasının önemini göstermesi bakımında bir anıt gibi ayakta durmaktadır.

Deprem illeri dışında meslek örgütleri, esnaf ve sanatkârlar odaları, sendikalar, siyasi partiler ilk günlerde yardım malzemesi toplama süreçlerinde aktif olarak çalışırken ilerleyen günlerde dağıtım süreçlerinde yaşanan aksaklıkların gündeme gelmesi ile bizzat nakil ve dağıtım süreçlerine dahil olarak tedarik süreçleri ve merkezi dağıtıma ulaşamayan yerlere yardımın götürülmesinde etkili çalışmalar gerçekleştirdiler ve gerçekleştirmeye devam ediyorlar. Üyesi bulunduğum Ortadoğu Teknik Üniversitesi Mezunlar Derneği ilk günden itibaren etkin bir haberleşme ağı kurarak depremden etkilenen üyelerine ve öğrencilerine ulaşmaya çalışmış, illerde bulunan mezunlar ve paydaşlar üzerinden ihtiyaç kalemlerini belirlemiş merkezinde gelen ayni malzemelerin tasnifini yaparak alanda fazladan bir insan gücü kullanımına gerek kalmadan aktarmış ve aktarmaya devam ediyor. Özellikle değişen ihtiyaçlara cevap vermede, desteğin temin edilmesinde ve doğru yere ulaştırmasında örnek bir çalışma gerçekleştirmiş, Ankara ilinde yardım ve bilgi konusunda odak merkezi olmuştur[3]. Bu tür kurumlar kısa, orta ve uzun vadede toplumun yaralarını sarmak için örgütlü güçlerinin verimli ve aktif kullanımında önümüzdeki günlerde de öne çıkacaktır.

Örgütlü toplum hayat kurtarır

Depreme ilk müdahale ve sonraki günlerde iller ve ilçelerdeki hayatta kalan insanların acil ihtiyaçları için sivil toplumun örgütlü yapısı etkili, sürdürülebilir ve onarıcı bir rol almıştır. Her kesimden inanç örgütü, kökene dayalı dayanışma örgütleri, yerel köy mahalle dayanışma dernekleri bir toplanma merkezi haline gelmiş, ayrım gözetmeden gelen yardımların depolanması, tasnif edilmesi ve her kesimden insan ve köye aktarılmasına etkin bir rol alırken, kayıpların defin süreçleri (örneğin Elbistan Cemevi), deprem alanlarından şehir dışına tahliye ve ulaşılacak yerlerdeki ilk temas ve varsa konaklama süreçlerinde etkin, yapıcı ve onarıcı bir rol üstlenmişlerdir. Keza aynı şekilde deprem illeri dışında kalanlar ile ilgili haber alma, arama kurtarma, yardım toplama, lojistik ve dağıtım süreçlerinde etkin bir rol almışlardır.

Depremin etkilediği illerde bulunan sivil toplum kuruluşları ulusal örgütlerin yüzde 9.4’ünü oluşturuyor. Ancak bu bölgeler uzun yıllar göç veren iller olduğu için temel örgütlenmeler il dışında gerçekleşiyor. Özellikle deprem sürecinde etkili olan hemşeri dernekleri Güneydoğu Anadolu bölgesinde yüzde 1.86 ilken Marmara Bölgesinde yüzde 54 düzeyindedir.

Adana, Diyarbakır, Gaziantep dışta bırakıldığında sayısal olarak yerel örgütlenmenin düşük olduğunu söyleyebiliriz. Mevcut örgütlerin uzun dönemde güçlendirilmesi, güvenli çalışma alanı bulması ve ekipman desteğine ihtiyaçları uzun sürede hayatın normalleşmesine ciddi katkı sağlayacaktır. Uluslararası kuruluşlar yardımı bir an önce mobilize edecek kapasitesi olan STK arayışına girerek yerel örgütlerden uzak duruyor. Marmara depremi normalleşme sürecinde ulusal ve uluslararası örgütlerin büyük çoğunluğu 1 yıl içinde deprem bölgesinden çıkarken yerel örgütler (özellikle Depremzedeler Dernekleri) 10 yılı aşkın bir dönemde hizmet vermeye devam etmiş yasal süreçleri takip etmişlerdir.

Hemşeri dernekleri uzun dönemde yardımın ve desteğin örgütlenmesinde, kentlere tahliye edilen depremzedelerin hayatlarının normalleşmesinde hayati bir rol oynayacaklardır.

Sivil toplumun patronaj ile imtihanı

Depremin etkilediği illerde afetin boyutu ve etkisinde sivil toplum kuruluşlarının kent planlamasında kamu faydasını ve risk önleme planlarını öncelememeleri, kişisel ve kurumsal çıkar amaçlı siyasi patronaj ilişkileri (tüm siyasi partiler için geçerli), denge ve denetleme rollerini yerine getirmemeleri yıkımın ve can kaybının büyük olmasına katkı sağlamıştır. Örnek olarak Kahramanmaraş ilinde yıkım kararı verilen ancak daha sonra faaliyetine devam eden oteller ile ilgili tedbir alınmaması can kaybını ve yıkımı artırmıştır. Benzer durumlar yeni depremler beklediğimiz yerler için de söz konusudur. Yerel basının güçlenmesi ile her ilde vakalar kamuoyu gündemine gelecektir.

Tüm bunlara rağmen iyi örnekler de söz konusudur. Kahramanmaraş Mimarlar Odası kendi mekanlarını örnek bir yer olarak inşa etmiş, büyük yıkıma rağmen görüşmelerimizi kapalı ve güvenli bir alanda gerçekleştirme şansı bulduk. Diğer iyi örnek ise Osmaniye MHP İl teşkilatının üyelerine yönelik verdiği deprem hazırlık eğitimlerinin hem can kaybının azaltılmasında hem de arama kurtarma süreçlerinde teknik bilgi açısından işlevsel olmasıdır.

 

Deprem illeri her kesimden sivil toplum örgütünün çoğulculuk içinde mobilize olduğu ortak sorumluluk süreçlerine katıldığı zengin örnekler sunuyor. Ancak gerek kamu gerekse ulusal basında bu çoğulculuk yansıtılmıyor. AFAD bilgilendirme raporları sivil toplum kuruluşları olarak sadece İHH, Hayrat, Beşir, İnisiyatif Derneklerinden bahsederken diğer sivil toplum örgütlerinin çabalarını görmezden geliyor[4].

Depremin yıkıma neden olduğu iller geçmişte siyasi ve toplumsal kutuplaşmaların olduğu iller. En ufak yanlış ve/veya eksik uygulama tüm illerde yapılar algısını oluştururken sivil toplumun çeşitliliğinin göz ardı edilmesi kutuplaşmaların yeniden gündeme gelmesine neden olacaktır. Türkiye son yıllarda Irak, Suriye, Afganistan, Ukrayna, Rusya ve İran’dan ciddi göç almış, bu göçler barınma ve yaşam koşullarının zorlaşmasına neden olmuş ve toplumda ayrımcı söylemlerin gelişmesi ile sonuçlanmıştır. Deprem ile oluşan ciddi nüfus hareketliliği depremzedelerin tahliye edildikleri illerde benzer sorunları gündeme getirecektir. Sivil toplum örgütleri bu anlamı ile hem depremzedelerin ihtiyaçlarının giderilmesi ve normal hayata dönmeleri için dayanışmalarını devam ettirecek hem de ayrımcı söylemlerle mücadele edecek toplumsal aktörler olarak öne çıkacaklardır. Bu nedenle özellikle depremin etkilediği illerde yerel, ulusal ve uluslararası sivil toplum örgütleri koordinasyon toplantılarına davet edilmeli, tematik alanlarda deneyimlerinden faydalanılmalı ve güvenli çalışma yerleri sağlanmalıdır. Sivil toplumun denge ve denetleme rolü, farklı kesimlerin sosyal içerme süreçlerine katılmasına katkı vermesi, uzun dönemli normalleşme sürecinde kamu ile çalışması hayati olacaktır.


[1] https://kahramanmaras.afad.gov.tr/kurumlar/kahramanmaras.afad/e-kutuphane/IL-PLANLARI/KAHRAMANMARASyüzde CCyüzde A7-IL-AFET-RISK-AZALTMA-PLANI2022.pdf

[2] Suruç ve Nizip geçici barınma merkezleri bu hafta kullanıma açıldı. https://www.afad.gov.tr/kurumlar/afad.gov.tr/2374/files/15_10_2018_Suriye_GBM_Bilgi_Notu_1.pdf

[3] https://www.odtumd.org.tr/ Detaylı bilgi için güncel duyurular takip edilebilir.

[4] https://www.afad.gov.tr/kahramanmarasta-meydana-gelen-depremler-hk-basin-bulteni-30 Çeşitliliğin gösterilmesi açısından inanç örgütlenmelerini öne çıkartmasına rağmen Yeni Şafak gazetesi haberi iyi örnek olarak kabul edilebilir. https://www.yenisafak.com/gundem/hepsi-oradaydi-stklar-deprem-felaketinin-yaralarini-sariyor-4508542

Cengiz Çiftçi kimdir?

Cengiz Çiftçi Batman’da doğdu. ODTÜ Sosyoloji ve ODTÜ Kamu Yönetimi bölümlerinde okudu.

Yüksek lisans programını ODTU Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünde tamamladı. Farklı üniversite ve bölümlerde araştırma görevlisi olarak çalıştı.

2000-2006 yılları arasında insani yardım uzmanı olarak Türkiye ve İran’da çalıştı. Afet hazırlığı ve insani yardım süreçleri ile ilgili olarak Asian Disaster Preparedness Center’da eğitim aldı.

2010 yılından beri sivil toplum alanında çalışıyor.

2010-2014 yıllarında T24 gazetesinde sivil toplum ile ilgili konularda köşe yazarlığı yaptı.

2012-2020 yılları arasında Avrupa Birliği Sivil Düşün Programını kuruluşunda yer alarak takım liderliği yaptı. Farklı sivil toplum programlarının geliştirilmesi ve yönetim süreçlerinde yer almaya devam ediyor.

 

/Bu yazı T24’ten alınmıştır…/

İlginizi çekebilir