Cafer Solgun: Umudun kadar özgür, korkuların kadar tutsaksın

Cafer Solgun’un P24 için kaleme aldığı, “Umudun kadar özgür, korkuların kadar tutsaksın” yazısı:

 

Korku aşıldığında o hikmetinden sual olunmaz güçten de eser kalmaz. Üstelik iktidar değişmiş ama devlet de, vatan da bir yere gitmemiştir…

Hemen her gün ne diyorlar mesela, bakın.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya göre 14 Mayıs cumhurbaşkanı ve parlamento seçimleri, bir “siyasi darbe girişimi.” Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum da bu “darbe” lafından esinlenip, “2023 seçimlerinde iktidar değişikliği Türkiye’nin tam bağımsızlığına darbe olur” dedi. Sayın Erdoğan’ın fiili sağ kolu Binali Yıldırım’ın da bir seçim tanımlaması oldu: “Bu seçim, işgalcilere karşı istiklal mücadelesi seçimidir.” “Tek amaçları 14 Mayıs’ta Reis’i devirmek” diyen de oldu ciddi ciddi (Mehmet Metiner).
Tabii seçmenleri, pardon “Aziz Türk Milletini” birbirinden ürkütücü “darbe, istiklal mücadelesi, bağımsızlık savaşı, Reis’i devirmek istiyorlar” laflarıyla uyaran (!) sadece Erdoğan’ın “çevresi” değil; Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın “uyarıları” daha kesin ve keskin: Erdoğan’a göre Kılıçdaroğlu ve 6’lı masa envai çeşit “terör örgütleriyle” işbirliği yapıyor, Kılıçdaroğlu Kandil ile beraber yürüyor, seçilirse Öcalan’ı serbest bırakmaya ve hapishaneleri boşaltmaya hazırlanıyor, Selo’yu Apo’nun yerine getirmek istiyorlar ve daha neler neler… Son olarak , “Benim milletim Kandil’den aldığı destekle cumhurbaşkanı olana bu ülkeyi teslim etmez” de dedi…

Bu ağır itham ve suçlamaların bir mantığı var elbette.

Öncelikle durumları şu: Seçmene yaşadığı gerçek sorunların çözümüne dair söyleyecekleri bir şey yok. Bu sorunların müsebbibi olarak işaret edecekleri, suçlayacakları kimse de yok. Çarşı pazarda, mutfakta yangın var, Türk lirası pula dönmüş ve kalkıp “Hep CeHaPe’nin yüzünden” diyemiyor, mazeretler ileri süremiyorlar. Türk Tipi Başkanlık sistemine geçince Türkiye “uçacak” şeklindeki sözleri halen hatırlarda…

Böyle olunca yerli-milli ve de dini söylemlere sığınmaktan başkaca seçenekleri kalmıyor. Dahası, siyasi muarızlarını düpedüz “terör” ile, “terör örgütleriyle işbirliği” yapmakla suçlayacak kadar ileri gidiyorlar. Bu suçlamaları HDP’ye yöneltmelerine neredeyse alıştık ama CHP ve her biri gayet sağcı, muhafazakar, milliyetçi ortaklarına diyorlar resmen.

Ne var ki bu konseptin yeni bir icat olduğu söylenemez. Dünyanın demokrasisi oturmamış ülkelerinin herhangi birine biraz yakından bakın; her nasılsa oturdukları iktidar koltuklarından kalkmak istemeyen diktatörler veya diktatör özentisi tipler, baskılarla yok edemedikleri muhalif parti ve hareketleri benzer ithamlarla itibarsızlaştırmaya çalışırlar. Kendileri olmasa devlet, ülke, vatan elden gidecektir…

Çok uzağa gitmeye de gerek yok aslında. 7 Haziran seçimlerinde tek başına hükümet kuracak çoğunluğu elde edemeyince neler olduğunu hatırlayın. Hemen erken seçime gidildi ve 1 Kasım’a değin ülke yangın yerine çevrildi. Şantaja maruz kalan seçmen AKP’yi tarihinde görmediği bir çoğunlukla (yüzde 49) yeniden tek başına iktidara getirdi.

Şimdi sandık başına gidecek insanları aynı kaygı ve korkuyla hareket etmeye zorluyor; “Bizi seçmezsen teröristleri seçmiş olursun” demeye getiriyorlar.

2019’da kaybettikleri İstanbul belediye seçimleri için de aynı senaryoyu sahnelemişlerdi. “İmamoğlu seçilirse belediyeyi teröristler işgal edecek” gibi bir rüzgar estirmiş ama umduklarının aksine bu korku filmi o zaman ters tepmiş ve İmamoğlu oylarını arttırarak yeniden seçilmişti…

Kendisini ve iktidarını devletin ve ülkenin “bekası” ile özdeşleştirenlerin gücü, korkuyla biçimlendirdikleri kitle psikolojisinde saklıdır. Korku aşıldığında o hikmetinden sual olunmaz güçten de eser kalmaz. Ve korkunun esaretinden kurtulmuş insanlar biraz hayret çokça da sevinçle hayatın devam ettiğini görürler; üstelik iktidar değişmiş ama devlet de, vatan da bir yere gitmemiştir…

Aklımızda olsun: “Umut ettiğin kadar özgür, korktuğun kadar tutsak olursun” (Esaretin Bedeli filminden).

—–
Kapak Görseli: Lechenie (Pixabay)

 

İlginizi çekebilir