Behice Feride Demir: Doğu Öyküleri

Sevdiğimiz kılamlar, şarkılar, dizeler, manzaralar, hatta kimi zaman anılarımızla boy ölçüşecek kadar hayatımıza sirayet eden yazarlar vardır. Zamanla değişiriz, yaşlanırız. Sevdiklerimizi kaybederiz, aynadaki yalnızlık sayımız katlanır, mahsunlaşırız. Güçleniriz bazen, bazende sürükleniriz çaresizliklerimizin peşinden. Ama başucu yazarlarımız hep vardır.

Günümüzde ne yazık ki bu durum  hem yazar hem de okur için  biraz farkılaşmıştır. Zira üretim kalitesinin pazara açık hale gelmesi, tüm sanatsal mevzuların teknolojinin hücümuna uğramasından dolayı yazarın alanı daralmış, okurun dikkati dağılmıştır. Hatta çağımızın yazarlık iddiası, ödüller, festivaller, okuma kulüpleri ve siyasal çevre ile sınanmak zorunda kalınmış ve okur taraftar olmaya zorlanmıştır.

Bu ispat zorunluluğu, yeni teknolojik icatlar karşısında deforme olmakta, yazar ve Okur ikilisi her gün biraz daha info materyalizmin kurbanı olmaktadırlar. Bugün dünyada sadece iklim, şiddet ve yoksulluk krizi yoktur, birde düşünce ve sanat krizi söz konusudur.

 Yirminci yüzyıl yazarlarının farkı ya da şansları, onların bu kadar çoklu krizlerle uğraşmayıp, tekniğin radarına fazla takılmayışlarıdır. Hatta bu dönemde: okurlar, yazarların yüksek kalitesinden faydalanıp, edebiyatın ciddi bir toplumsal kabul görmesine aracılık etmişlerdir.

 Marguriete Yourcenar, bu yüksek kalitenin oluşmasında önemli bir yere sahiptir. Bronte kardeşler ve Jeanne Austen’le başlayan roman örgüsünü diğer güçlü meslektaşları ile beraber ileriye taşırken, dünya edebiyatının da başucu yazarları arasına girmiştir.

 Doğu-Batı sarkacında, batıya hakim doğuya meraklı olan Yourcenar’ın öykü ile başlayıp romana uzanan 58 yıllık yazımsal serüveninde tesadüflere hiç yer olmamıştır.

Avrupa ve Asya arasına döşediği merak hatları ve Fransız edebiyatından aldığı realist gelenekle tarihi sanatın yanına konumlandırırken, romanın erkenden pasifleşmesini önlemiş, hatta öykünün biraz daha tahtta kalmasına eserleriyle aracılık etmiştir.

Elbette zaman içinde görsel medya roman ve öyküyü köşeye sıkıştırmaya devam etmiştir,nice yazarın izini silmiştir.Ancak Yourcenar’ın eserleri yerini korumuştur. Doğu Öyküleri bu yer edinmede kilit bir role sahiptir. Bir doğu batı çeşnisi sayılan Doğu Öyküleri, yazarın ilk dönemde yayınlanan ancak yer yer yenilenen on kısa öyküden oluşmaktadır. Wang-Fo Nasıl Kurtuldu çok beğenilse de Prens Genci’nin Son Aşkı da en az onun kadar iddialı bir öyküdür.

1928’de Boynu Vurulan Kali yayınlandığında Zenon ve Hadrianus Anıları adlı romanları daha yazılmamıştı. Marko kraliyeviç’in Sonu 1978’de yazıldığında ise, Yourcenar, Fransız edebiyatında kimsenin tartışmayacağı kadar başarı sahibidir.

Buna rağmen Yourcenar öykü yazmayı hiç ihmal etmemiştir. Bu nedenle Doğu öykülerini oryantal bir masal desteği saymakta bir beis yoktur. Bir kulağımızdan giren bir Balkan baladı diğerinden bir Çin masalı olarak çıkmaktadır. Batının rasyonel anlatıcılığını doğunun efsaneleriyle birleştiren Yourcenar, bütün öykülerine modern zamanın kozmik tuzunu serpiştirirken ruhun uçarılığına hep fırsat vermiştir. Galiba bu yüzden Whang-Fo’dan „Rembrandt’ın çağdaşını“çıkarmaya özen göstermiştir.

 Edebi türler arasında tek bir tarif kabul etmeyen tek şey öyküdür. Zira öykünün efsanevi olmak gibi bir şansı vardır. Bu şans kişiden kişiye, toplumdan topluma sürekli el değiştirir. Bu yüzden Doğu öyküleri sadece doğu öyküleri değildir. Tek farkları Margaret Yourcenar’ın akıl defterinden geçmeleridir.

 Wang-Fo’nun deyimiyle:“ Denizde bir imparatoru boğacak kadar suyun bulunabileceğini hiç düşünmemiştim. Ne yapmalı dersin?

 İyi Pazarlar.

İlginizi çekebilir