Azad Aslan: Kovid-19 ve alternatif tedavi yöntemleri

Kovid 19 salgını tüm dünyada yayılmaya devam ediyor. Bugüne kadar tedavisi konusunda araştırmalar artarak devam etse de, virüsü engelleyecek ve yok edecek bir ilaç bulunamadı. 

Virüsün çıktığı zamandan bu yana Dünya Sağlık Örgütü bünyesinde ve gerek devletler özgülünde gerekse ilaç şirketleri düzeyin de laboratuar araştırmaları devam etmektedir. 

Elbette bu araştırmaların yoğunlaştığı temel alan ilaç ve aşı bulmaya yönelik, bu planlamada devam edildiği için, aşı ve ilacın bulunması ve seri üretimine geçişin uzun bir zamana yayılacağı da öngörülmektedir. 

Yukarıda bahsettiğim kurumlardan bağımsız olarak çalışma yürüten bazı bilim insanları da alternatif tedavi yöntemleri konusunda çok geniş kapsamlı makaleler hazırlayarak toplum bilgisine sundular.

Uluslararası medyanın bu çalışmaları görmemezlikten gelmesi manidardır ve tabi ki çalışmaların değerini de düşürmez.

Geçerliliği birçok kez kanıtlanmış ve mikroorganizmalardan (bakteri ve virüs) kaynaklı birçok hastalığın tedavisinde kullanılan bu yöntemin, neden denenmediği ya da en azından daha geniş bir kapsamda araştırma ve deneyleri yapılarak sonuçlarının en kısa sürede alabileceğimiz bu tedavi yöntem ve araçlarına neden başvurulmadığı bilinmemekle beraber,  bu tedavi yöntemi üzerine bireysel ve kurumsal araştırma yapan gerçek bilim insanlarının da cevaplayamadığı sorular olarak karşımızda durmaktadır.

Bu tedavi yöntemi tarihsel süreçleri ile birlikte ele alınarak NCBI (Natıonal Center for Bıotechnologıcal Informatıon) resmi sitesinde yayınlanmıştır. Ben de siz değerli Nupel okuyucuları için bu makaleleri derledim.

Bu derlemede lokalize enfeksiyonların tedavisinde kullanılan mevcut yöntemlere alternatif bir yaklaşım olarak ultraviyole C (UVC) ışınımının potansiyeli tartışılmaktadır. Çok ilaca dirençli mikroorganizmaların, vahşi tipteki muadilleri gibi UVC ışınlamasına eşit derecede duyarlı olduğu bildirilmiştir. 

Uygun dozlarla UVC, memeli hücrelerinin canlılığını korurken mikroorganizmaları seçici olarak etkisiz hale getirebilidiği kanıtlanmıştır. Ultraviyole kan ışınlaması (UBI), septisemi, pnömoni, tüberküloz, artrit, astım ve hatta poliomyelit gibi birçok hastalığı tedavi etmek için 1940’larda ve 1950’lerde yaygın olarak kullanıldı. 

İlk çalışmalar ABD’de birkaç doktor tarafından gerçekleştirilmiş ve Amerikan Cerrahi Dergisi’nde yayınlanmıştır. Bununla birlikte, antibiyotiklerin gelişmesiyle, UBI (Ultraviyole kan ışınlaması) kullanımı azaldı ve şimdi “o zamanla unutulan tedavi” olarak tekrar karşımızda

Bilinen tüm antibiyotiklere dirençli bakterilerin yakın zamanda ortaya çıkmasıyla birlikte, UBI enfeksiyonlara alternatif bir yaklaşım ve bir bağışıklık modüle edici tedavi olarak daha fazla araştırılmalıdır.

Ultraviyole (UV) radyasyonu, dalga boyu aralığı (100-400 nm) görünür ışıktan (400-700 nm) daha kısa, ancak x-ışınlarından (<100 nm) daha uzun olan elektromanyetik spektrumun bir parçasıdır. UV radyasyonu, vakum UV (100-200 nm), UVC (200-280 nm), UVB (280-315 nm) ve UVA (315-400 nm) olmak üzere dört ayrı spektral bölgeye ayrılmıştır.

 UVB ve UVA’nın sadece bir kısmı yeryüzüne ulaşabilir, çünkü 280 nm’den kısa dalga boyları atmosfer tarafından özellikle “ozon tabakası” tarafından filtrelenir. 1801’de Almanya’daki Jena Üniversitesi’nde çalışan Polonyalı bir fizikçi olan Johann Wilhelm Ritter, “Kimyasal Işınlar” adını verdiği ve daha sonra “Ultraviyole” ışığı haline gelen spektrumun menekşe ucunun ötesinde bir ışık keşfetti . 

1845’te, Bonnet ilk olarak güneş ışığının tüberküloz artriti (eklemlerin bakteriyel enfeksiyonu) tedavi etmek için kullanılabileceğini bildirmiştir.

1877’de Downes ve Blunt, güneş ışığının bakterileri öldürebileceğini tesadüfen keşfetti [4]. Bir pencere pervazına yerleştirilen şeker suyunun gölgede bulanıklaştığını, ancak güneşte açık kaldığını belirttiler. İki çözeltinin mikroskobik incelemesi üzerine, bakterilerin gölgeli çözeltide büyüdüğünü, ancak güneş ışığına maruz kalanlarda olmadığını fark ettiler.

1904’te Danimarkalı hekim Niels Finsen, çeşitli cilt koşullarının UV(Ultraviyole) tedavisi konusundaki çalışmaları nedeniyle Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü’ne layık görüldü. Binlerce vakada başarı oranı% 98 idi.Bu vakaların hemen hepsi tüberküloz olarak kayıtlara geçmiştir.

İnsan üzerinde ilk tedavi 1928’de hastanın hemolitik streptokok septisemisi (zatüre boğaz ağrıları ve solunum yolu enfeksiyonları) ile komplike olan septik kürtajdan sonra moribund durumda olduğu belirlendi. 

Son çare olarak UBI tedavisine başlandı ve hasta tedaviye iyi yanıt verdi ve tam iyileşme sağladı.

Bu gözlemler pnömoni (zatüre) hastalarında UBI uygulamasına yol açmıştır. Pnömoni(zatüre) tanısı X-ışınları ile doğrulanan 75 vakadan oluşan bir seride, tüm hastalar UBI’ya (Ultraviyole ışın tedavisi) iyi tepki gösterdiler, sıcaklıkta hızlı bir düşüş, siyanozun( deride morarma) kaybolması (genellikle 3-5 dakika içinde), varsa deliryumun (beyin yetmezliği rahatsızlığı) kesilmesi, nabız hızında belirgin bir azalma ve pulmoner konsolidasyonun (akciğer ve bronşlardaki iyleşme belirtileri) hızlı bir şekilde çözülmesi. 

Yatış sürelerinin kısalması ve iyileşme düzenli olarak gözlenmiştir.

Bu başarılı çalışmalarda elde edilen bilgiler, ışınlama odasının dolaşımdaki kanın daha düzgün bir şekilde maruz kalmasına izin verecek şekilde yeniden tasarlanmasına ve “Ultraviyole Kan Işınlamasının Düğüm Tekniği” nin geliştirilmesine yol açmıştır. Bir dizi ışınlama ünitesi imal edilmiş ve işlemle ilgilenen hekimlerin ellerine yerleştirilmiştir, böylece daha kapsamlı klinik veriler elde edilebilinir.

Philadelphia, PA, Hahnemann Hastanesi’ndeki George P Miley , iyileşmeyen yaralar ve astım tedavisinde prosedürün kullanımı hakkında bir dizi makale yayınlamıştır.

Tıp alanında Ultraviyole ışın tedavisinin ortaya çıkardığı pozitif sonuçlar vicdan sahibi birkaç bilim insanı tarafından tekrar gündeme getirilerek klinik ve laboratuvar çalışmalarının bu alanı da kapsaması gerekliliği sıklıkça vurgulanmaktadır.

Umarız birileri bu çağrıları dikkate alarak, bu tedavi yöntemlerinin de ciddi bir araştırma ile sonuçlandırabilir ve ölümleri durdurabilir.

(Kaynak: www.ncbi.nlm.nih.gov )

İlginizi çekebilir