Ali Engin Yurtsever: Konya’da Kürt Katliamı’nın Verdiği Mesaj

     Kürtler kurşuna dizilip, sonra da yakıldılar. Ve öldürüldüler. Bu cinayet sadece, dün Konya’da gerçekleşmedi, yüz yıldır devam ediyor ve edecek de. Bu kadar yalın, bu kadar gerçek… Aldığımız nefes gibi, dokunduğumuz herhangi bir şey gibi, gözümüzün önündeki her şey gibi gerçek ve gerçeğin en en can yakıcı, en doğal hali olarak karşımızda duruyor.

   Şimdi sadece Kürtler’in değil, vicdan taşıyan her i̇nsanın göğüs kafesini çatlatırcasına çığlık atan öfkesini, nefretini ve bilincini, her türlü hayalden, umuttan ve geleceğe ertelenen günlerinden ayırıp bugüne getirip, bugünle hesaplaşmasının tam zamanıdır. 

   Bir belirleme olarak yazmak isterim: bu katliamın ardından hemen açıklamalar yapılacaktır: “bu, Türkiye halklarının bütünlüğüne yöneliktir, bu halklar arasındaki kardeşlik köprüsünü yıkma girişimidir, bu oyunu beraberce bozacağız, demokratik Türkiye’yi kuracağız”. Bu, gerçekle bağı olmayan, katliamlara karşı biriken öfkeyi dindirmeye yarayan, insanları sahte umutlara boğup asıl olarak kendilerini çaresiz hissederek yılgınlığa kapılmalarını sağlayan açıklamaların gerçeklikle ilgisi yoktur. Bizim payımıza düşen ateştir, bizim payımıza düşen katliamdır, bizim payımıza düşen Kürt olduğumuzun kurşunlarla, bombalarla, işkencelerle bize an be an hatırlatılmasıdır. 

    TC’nin her yerine dağıtılarak yerel görüntüsü verilen ama özünde devletin karanlık dehlizlerinde değil de açık açık gözümüzün önünde planladığı ve uyguladığı, özünde “Çöktürme Planı” içinde yer alan bir Kürt katliamı devam ediyor. Bu katliamın sınırlarının sadece Kürtlerle kalacağını sanan hayalperestlere anlatmak gerekirki bu ateş sizlere de uzanacaktır, tarafsız kaldığınız her an, ya o ateşin içinde yanacaksınız ya da o ateşi yakanlardan olacaksınız.

    Uzun süredir savaş alanında yaşanan yenilgilerin, bozulmuş ekonomik yapının, diplomatik alandaki hezimetlerin, yıkılmaya yüz tutmuş devlet yapısının kendini yeniden ve bildiği tek yöntem olan barbarlık üzerinden kurmasının yolu, katliamlar üzerinden politika geliştirmekti, öyle de yapıyor, yapmaya devam edecektir. Bin yıllık devlet yönetmenin verdiği tecrübe ve geliştirdiği ayak oyunlarının ışığında kitleleri “yakın süreçte olumlu gelişmeler olacağı” umuduyla pasifize ederek kendi politikasını hayata geçirmekdir. 

    HDP’yi ağır baskılar altında tutarak, üyelerinin ve parti yöneticilerinin tutuklanarak uzun hapis cezalarına maruz bırakılması, Kürt kimliği taşıyanların görünür veya görünmez bir biçimde hayattan uzaklaştırılması, vicdan taşıyarak bu duruma karşı çıkanlara da hayatı zindan etmesi, siyasi alanı ırkçı bir zeminde tutmak istemesinden kaynaklanmaktadır. İstenen,  güncellenmiş yeni bir “Türklük Sözleşmesi”dir, istenen, en küçük itirazın ağır bir şiddetle bastırılmasıdır. 

    Fizikte Newton’un 3. yasası bize anlatırki: “her etkiye karşılık, eşit ve zıt bir tepki vardır”. 

Bu katliam mutlaka karşı bir tepki doğuracaktır, bu maddenin doğasından kaynaklanan bir gerçekliktir. Öyle katliam uygulayıp, baskının her yöntemini deneyip sonra da i̇nsanların mezbahaya giden koyunlar gibi başlarını sessizce uzatmalarını beklemek masal kitaplarında ile görülmez. 

   2023 yılına hazırlıklarını yapmış adım adım uygulayan bir kararlılıkla giden devlet var karşımızda. Bir anlamda ılımlı Türk-Islam cumhuriyeti tanımına girecek olan bu yeni devlet yapısında sadece ve sadece Türk ve sünni kimliği kabul edilecektir, ne Aleviler ne de başka inanç sahiplerine yer olmayacaktır. Kendilerine yer bulabilenler ise sessiz kalmanın, hayatın görünürlüğünden çıkmanın ancak nefes alacaklarına yetecek kadar bir alan tanıyacağını yaşayarak göreceklerdir. Kurdîstan sınırlarına örülen duvarlar, geliştirilen politikalar, elde tutulan bekçiler, polisler ve cihadistler yeri geldiğinde en acımasız şiddeti uygulayacaklardır. Elbette kulaklarımızdan silinmeyen “devletimiz büyüktür, bu menfur saldırıyı yapanları bulacak ve adalete teslim edecektir, Türkiye her inancın ve milliyetin özgürce yaşadığı bir ülkedir” teranesiyle beraber.

    Siyasal ortamı daha da gerip yeni bir barış süreci başlatarak oyalamak, güçlerini tahkim edip yarım bıraktıklarını tamamlamak tek hedeftir. 

   Bir toplum değil de, güruh olarak yaşayan, herkese, her şeye düşman, demokrasi, barış ve insanlıktan payını alamamış bir kalabalıktan beklememiz gereken tek şey: ne zaman ve nerede katliamlara devam edecekleri gerçeğini unutmamaktır.

   Bu katliama bilinçli bir yanıt verilmelidir, öfke yanı başımızda olmalıdır ama unutulmamalıdır ki: “politikada öfke kötü bir danışmandır”…

İlginizi çekebilir