Ali Engin Yurtsever: İskender’in Kılıcı ve TC’nin Kördüğümü

Efsaneye göre Frig Kralı ölünce, kahin, sabah kente ilk giren kişinin kral olacağını söyler. Sabah olunca kente ilk giren Gordion arabasını bağlarken sıkı bir düğüm atar ve bu düğümü çözecek kişinin hem kral olacağını hem de tüm Asya’yı ele geçireceğini söyler.

Ancak kimse düğümü çözemez. Makedon kralı İskender Asya işgaline çıkarken yolu kente düşer ve efsaneyi bildiği için düğüme gider ve bir kılıç darbesiyle düğümü ikiye böler, düğüm çözülür. “Zor’un rolu” bir kez daha kendini gösterir.

Her devlet sistemi süreç içerisinde kendini yenilemek zorundadır. Çünkü hayat akar, toplumsal yapı gelişen üretici güçler ve üretim ilişkileri karşısında toplumsal örgütlenmesini bir üst aşamaya geçirmek zorunluluğu ile karşı karşıya kalır. Devlet denilen özünde egemen sınıfın baskı örgütlenmesi olan devasa yapı iki tercihle karşılaşır: ya değişir, yenilenir ya da değişimi zorlayan faktörlerin karşısında direnir ve kanlı bir süreçten sonra tarihin çöp sepetine gider. 

TC kuruluşundan itibaren bu sorunu yaşayan ama değişime direnerek bir anlayışla çözümü ileriye erteleyerek günümüze kadar geldi, ancak deniz bitti ve her yerinden su alarak karaya vuran gemi, bize yeni toplumsal ilişkilerin zorunluluğunun kaçınılmazlığını dayattı. 

Hayat, bir i̇nsanın veya bir devletin karşısına tek sorun çıkarmaz. Sorunlar bir zincirin halkaları gibi ana bir sorunun etrafında biriken onlarca sorunla çıkarlar. Bu sorunların bazıları basit yöntemlerle çözülürler ama bazıları da şiddet yoluyla çözülürler. Temel sorun kabul edilen ise mutlaka şiddet yoluyla çözülür, çünkü sorun haline gelmesi de şiddet yoluyla olmuştur. 

Basit fizik kuralıdır: bir zincirin gücü, en zayıf halkasının gücü kadardır. Diğer halkalar ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar en zayıf halka kırıldığı andan itibaren zincirin gücü kalmayacaktır. 

TC’nin güçlü zincirlerinin oluşturduğu en zayıf halka “Kürt Sorunu” diye görülen halkadır. (Belirtmek isterim ki “sorun” kavramı kendi başına bile bir sorundur. Trafik, sağlık, konut vb gibi faktörler bir ülkede sorun olarak kabul edilebilirler ancak toprağı işgal edilmiş, kültürel ve fiziki soykırıma uğratılan bir “sömürge” halinde karşımızda ,duran, “sorun”dan öte birşeydir.) bu sömürge anlayışı yıkıldığı andan itibaren görülecektir ki TC’nin kendi toplumsal yapısının sorunları birer birer çözülecektir. 

Çünkü devlet yönetme anlayışını eline cekiç alarak ve her şeyi çivi görerek çözmeye çalışan bir yapı sadece militarist bir sistemi uygulamak zorundadır. Bugüne kadar gelen ve en basit bir muhalefet anlayışını bile ağır faşizan baskıyla çözmeye çalışmasının altında bu gerekçe yatmaktadır. 

Baskılar bir sistemde bir süre egemen anlayışa zaman kazandırıp, ömrünü uzatabilir ama kara bir bulut gibi çöken karanlığı dağıtmaya bir kibrit çöpünün ışığı yeter. O karanlıkta kalanlar, o ışığın ardından ellerinde meşalelerle gideceklerdir. Korkunun hükmü, ilk isyan çığlığı duyulana kadardır.

TC kendi mezarını kazdığının farkındadır bu nedenle yeni dönemde “sınır” ötesi işgallerini yeni sömürge adacıkları yaparak ve Kurdîstan Özgürlük Hareketi’nin direnişini, cihadistler, işbirlikçiler ve kendi askeri güçlerinin ittifakları ile çözmeye yönelmiştir. Ekonomik-politik çöküşün evresinde olan bir devlet elbette bunu uluslararası destek sağlamadan gerçekleştiremeyeceği için bu desteği de almıştır. 

Ancak bu destek ebedi değildir, “Çöktürme Planı”  doğrultusunda diz çöktüremediği Kurdîstan Özgürlük Hareketi, direnişiyle uluslararası kapitalist modernite güçlerini kendisini bir noktada tanımak zorunda bırakmıştır. Hep yapılan bir hatayı da belirtmek isterim: politika duyguyla yapılmaz, akılla yapılır ve dolayısıyla halkların, ülkelerin politik çıkarları karşılıklı ilkeler ve çıkarlar üzerinden yapılır. 

Bugün Kurdîstan Özgürlük Hareketi de ilke ve çıkarları doğrultusunda hareket etmektedir. Bu nedenle nesnel gerçeklikler doğrultusunda esnek politik kararlar alabilir ama ilkelerinden taviz vermemektedir. Bunu görmeyip, tarihsel diyalektik materyalizmi bir dogma olarak algılamak yanlış değerlendirme yapmaya götürmektedir. 

Gönül isterdi ki kapitalist modernite ideolojik olarak insanlığın hayatından çıkıp gitsin ama tarihsel nesnel gerçeklik henüz bu noktada değildir. Bu direniş nedeniyle neredeyse bütün dünyaya karşı direnen bir hareketi, “işbirlikçilikle” suçlamak en hafifi deyimiyle “ahlaksızlık”tır. 

 TC’nin Güney Kurdîstan’da hazırlandığı ve sadece askeri işgal hareketi olmaktan çıkıp toprak ilhakını da kapsayan son tangosu bir dönüm noktası olacaktır, hem kendi hem de işgal ettiği ve emperyal amaçlar doğrultusunda yerleşmeye çalıştığı tüm toprak parçaları açısından. 

Şu andaki tablo da TC açısından pek de olumlu değildir. Trump’un açtığı kredilerin kullanım süresi bitmiş, AB orta vadeye ertelese bile yaptırım uygulanacağını beyan etmiş, TC’nin tarihsel payandası Almanya bile TC’yi koruma konusunda elinin zayıfladığını görmüş, Ortadoğu’nun kaygan zemininde sahada olmak hevesiyle bir anda masada menü olmaya terfi etmiş dolayısıyla perdenin sonuna gelmiştir.

Birikmiş, kördüğüm haline gelmiş zincirlerden en zayıf halkasının kopması an meselesidir, kopacaktır da. İstedikleri kadar teknolojik üstünlükle, uluslararası destekler ve işbirlikçilerle saldırsınlar. Bir halkı yenecek güç henüz bulunmamıştır, bulunamayacaktır da.

Bugün kördüğümü çözecek olan kılıç Kurdîstan Özgürlük Hareketi’nin iradesi ve mücadele gücüdür. O kılıç kalkmıştır ve indiği anda kördüğüm olmuş zincirin en zayıf halkasını koparacaktır. 

Önümüzde zincirlerimizden başka kaybedeceğimiz bir şeyin olmadığı bir hayat bizi beklemektedir ve yapmamız gereken direnişçilere şans dilemek değil, onlarla aynı kaderi paylaşmaktır.

İlginizi çekebilir