Ali Engin Yurtsever: Felsefenin Kısa Tarihi-3

Modern Felsefe: Felsefe literatüründe modern felsefe aralarındaki süreklilik ilişkisinden dolayı çağdaş felsefe ile çoğu zaman aynı isimle kullanılır. Ancak felsefenin kendi içinde oluşan ayrımlaşmalarından dolayı, bu iki bölüm felsefesi son tahlilde aynı şekilde değerlendirilmezler. 

Felsefi düşüncenin yolculuğu ortaçağ felsefe dönemiyle modern felsefe dönemi arasında yaşanan Rönesans felsefesiyle bir bölünmeye uğrar. Böylelikle felsefe tarihinde yeni bir dönem açılır. Rönesans felsefesi genel anlamıyla insanı merkezine alan bir felsefe dönemidir. 

Ancak bir anlamda geçiş dönemi felsefesi olduğu için bir yanına Erasmus ve Luther gibi dindar felsefecileri, diğer yanına ise Montaigne ve Machiavelli farklı felsefecileri alarak, ortaçağdan yeni bir çağa doğru yolculuğa çıkar. Yine de unutulmamalıdır ki, bu dönem geçiş dönemidir. Bu nedenle eskinin düşünce izleri varlığını sürdürmektedir. Bu durum sadece felsefi düşünce gelişim dönemlerine ilişkin değildir. Tarih, üretim ilişkilerine dayalı olarak toplumsal anlamda değişimlere uğrar. 

Ancak bu değişim arasında eskinin teorik ve pratik faaliyetleri geçiş dönemi süresince ağırlığını koyar, bir anlamda alışkanlıkları ağır bir pranga haline getirerek, ileriye doğru olan gelişimi “kendi iradesi dışında’’ bile olsa yavaşlatır. ‘’ Kendi iradesi dışında’’ diye tanımlanabilir, çünkü teorik anlamda kendi dönemini henüz tamamlamadan, tarihin sayfalarında yerini almıştır ancak pratik anlamda yeni dönem henüz tam anlamıyla oturmamış, eskinin izlerini gelişiminin ilk süreçlerinde taşımaktadır. Karl Marx, ‘’ Louis Bonaparte’’nin 18 Brumaire’’i ‘’ kitabında şöyle bir belirlemede bulunur;’’ Bütün ölmüş kuşakların geleneği, büyük bir ağırlıkla, yaşayanların beyinleri üzerine kabus gibi çöker’’. 

Çağdaş felsefe: Batı bölgesi diye adlandırılan felsefi düşüncenin 19. yy’dan bugüne kadarki olan döneme ilişkin adlandırılmasıdır. Modern felsefenin yaşandığı yüzyıl, o dönemde ortaya çıkan felsefi düşünceler bir şekilde çağdaş felsefe dönemiyle benzerlikler taşıdığı için bu iki felsefi düşünce karşılıklı olarak etkileşimde bulunurlar ve bu durum her iki döneme de yansır.

                                ANTiK FELSEFE (İLKÇAĞ FELSEFESI)

Felsefe, hayatı, varlığı, toplumu ve insanı anlama, açıklama ve anlamlı kılma çabası olarak da tanımlanabilir. İnsanların yerleşik yaşama geçişi ile birlikte felsefi düşünce de filizlenmeye başlamıştır. Bu başlangıç tek bir bölgeyi değil de, dünyanın her yerinde ve insan yaşamının olduğu her yerde gerçekleşmiştir. İnsanların hepsi değil ama bir bölümü, karşılaştıkları sorunlar, dünya  düzeni, varlık, yaşam ve ölüm gibi sorular hakkında fikirler üretmeye başladılar.

Ancak bu fikirler, üretenlerin bağlı oldukları kültürler, alışkanlıklar ve inançlarla yoğrularak daha ileri bir aşamaya geçmişlerdir. Tarihsel Diyalektik ve Materyalist deyişiyle “bilinci belirleyen yaşamdır, yaşamı belirleyen bilinç değildir (K.Marks)”. Bu anlamda felsefe bazen din bazen de dinden ayrı olarak bağımsız bir düşünce olarak ortaya çıkmıştır. İfade etmek gerekir ki, bu dönemde ortaya çıkan felsefe dini düşünce ağırlıklı olsa bile içinde felsefi düşüncenin nüvelerini taşımıştır. Bu döneme ilişkin farklı bölgeler ve bu bölgelerde ortaya çıkan felsefecilerden bir iki örnek vermek istiyorum.

Mezopotamya’da Zerdüşt, (MÖ 628-551)

Grekler’de Thales, (MÖ 625-547)

Çin’de Konfüçyüs, (MÖ 551-479)

Bu felsefi düşüncelerden her biri, birbirlerinden farklı olarak evren, dünya, hayat vb konularında farklı düşünceler ileri sürmüş olmalarına rağmen, bu düşüncelerden sadece Grekler (Yunanlılar) ağırlıklı olarak damgalarını vurmuşlardır. Grekler hiçbir bilgi olmadan yola çıkmamışlardır. Başka kültürlerle etkileşimde bulunarak, başka kültürlerden alarak bir teoriye ulaştılar. 

Genel olarak Mezopotamya kültüründen tektanrıcılık, matematik, iyi-kötü düalizmi gibi konuları aldılar. O dönemde Mezopotamya düşünürleri astronomi konusunda diğer kültürlere göre çok daha ilerlemişlerdi. Grekler bu kültürün yanı sıra, Çin, Hint, Yahudi, gibi kültürlerden de etkilenmişlerdir. Grekler aldıkları bu bilgileri, aldıkları gibi bırakmadılar. Bilgiyi sadece pratik bir düşünceyle ele almayıp, bilgiyi ‘bilgi’ için isteyip aldılar. Bu nedenle bir anlamda rasyonel düşüncenin başlatıcısı oldular.

Elde edilen bilgilerin bir üst aşamaya teorik olarak yükseltilmesi, kuramsal bir nitelik kazanması, diğer bilgi sahibi düşünürlerin (toplumların) bilgiyi kuramsal niteliğe kavuşturamayıp, dinsel veya mitolojik öğelerden öteye geçememeleri, felsefenin Grekler’de ete kemiğe bürünmesinin önünü açmıştır. 

Oluşan bu düşünce sistemlerinin kaçınılmaz olarak bir standarda oturması, felsefeye bir yön vermesi gerekiyordu. Bu ise Iyonyalı Thales tarafından gerçekleştirilmiştir. Thales, kişinin merak duyması, kendisine öğretilenle veya sunulanla yetinmeyip, dünyadaki varlıkların oldukları gibi olmaları gerektiğini anlamaya çalışmıştır. Antik felsefe, Helenik ve Helenistik felsefe olarak ikiye ayrılır. 

Helenik felsefe: Dini ve mitolojik düşünceden bağımsız bir şekilde düşünmüş olup doğal olayların doğaüstü nedenlerle açıklanması yerine, doğal nedenlerle açıklanması gerektiği üzerine soyut düşünce geliştirir. Helenik felsefe bir anlamda da kent devleti temelinde yükselir. Felsefi düşünce ana kaynak olarak kendisine kent devletinde yaşamın nasıl mutlu bir şekilde yaşanması gerektiği ve bu idealin nasıl sağlanacağı üzerine kurmuştur. Kısaca Helenik felsefe, teorik ve evrenin her yönüyle anlaşılabilir olduğuna inanan bir felsefi düşüncedir akımıdır. Denilebilirki, Helenik felsefe genel anlamıyla başka kültürlerle fazla bir karışım yaşamamıştır. Bir anlamda Greklere özgü bir felsefi düşüncedir.

Helenistik felsefe: Bu akım ise kısmen Roma kısmen de Doğu kültürüyle etkileşime girmiş, dini düşünce ve mistik bir bakış egemenliğini hissettirmiştir. Böylelikle doğal olayların doğaüstü nedenlerden kaynaklandığı düşüncesi temelinde yükselmiştir. Helenistik felsefe kent devleti temeli yerine imparatorluk merkezli bir düşünce tarzını esas almıştır. Bazı durumlarda gerçekliğin kavranamaz olduğunu kabul eden mistik bir anlayışa bürünmüştür.

///

 *

Buraya kadar olan yazılar bir tür felsefeye giriş niteliğinde olup, temel düşünceler hakkında bir fikir vermek amacıyla yazılmıştır. Bundan sonraki yazılar ilk dönem felsefi düşünce anlayışından başlayarak, günümüze kadar olan felsefi düşünceleri kapsayacaktır. Hedeflenen düşünce; okuyucunun felsefi düşünce ve felsefe tarihi üzerine belirli bir bilgiye ulaşmasıdır.

Devam edecek…

İlginizi çekebilir