Ali Engin Yurtsever: Felsefe Tarihi Üzerine-4

Bilimsel veya felsefi nitelik taşıyan yazıların belirli bir yazım dili taşıması zorunludur. Ancak okuyucu açısından kimi zaman haklı olarak konunun daha sade bir dille yazılması beklenmesine rağmen bu pratik açıdan mümkün değildir.

Bir bilimsel veya felsefi düşüncenin ifade tarzı doğal olarak kendi mecrasında gelişir. Bunu aşmanın yolu okuyucunun ilgili konunun içeriğine yoğunlaşmasıdır.

Bir örnekle yazmak gerekirse:

“Toplumsal konumu gereği proletarya, sınıflı toplumsal yapıyı sona erdirecek olan iradedir”. Karl Marx

“Yakarsa dünyayı garipler yakar”. Müslüm Gürses

Bu iki ifade tarzı anlatım açısından yeterlilik taşımaktadır. 

Kaldığımız yerden devam etmeye başlayabiliriz. 

Doğa (Presokratik) felsefesi: Antik felsefenin ilk dönemine karşılık gelen bu dönemde doğa ya da varlık felsefesi olarak belirmiştir. İlk doğa filozofları görünüş ve gerçeklik arasında bir ayrım olduğunu, görünüşlerin arkasında kalıcı bir gerçeklik veya düzenli bir yapının olduğuna inanmışlardır.

Bu filozoflara göre doğanın kendi içinde kapalı bir sistem oluşturduğunu bu nedenle doğaya ilişkin açıklamaların yine bu sistem içinde aranması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Doğa filozofları varlık sorununa; görünüş-gerçeklik, çokluk-birlik, değişme-kalıcılık ekseninde kalarak bir çözüm getirmeye çalışmışlardır. 

Bu süreç kendi içinde dört dönem veya dört okul şeklinde sınıflandırılır. Bir yönüyle de  Bunlar:   

1- Iyonya okulu

           Madde metafiziği geliştirilen dönem.

2- Pythagoras okulu

          Maddeden daha çok form üzerinde durulan ve sayı metafiziği geliştirilen dönem.

3- Bu süreç okuldan daha çok dönem olarak adlandırılan bir süreçtir. Birlikten çokluğa geçiş üzerinde yoğunlaşılmıştır. Bu döneme damgasını vuran ikili bir felsefi anlayış öne çıkmaktadır, bunlar:

  • Herakleitos
  • Parmenides felsefi anlayışlarıdır.

4- Plüralistler

Evrenin birbirlerine indirgenemeyen birçok varlıklardan meydana geldiğini ileri süren ve evrendeki varlıkların kökleri bakımından birbirlerinden ayrı oldukları ve tek bir töze indirgenemeyeceklerini savunan öğretilerin olduğu dönemdir. Bu dönemde öne çıkan filozoflar ise; Empedokles, Demokritos, Anaksagoras olarak yazılabilir.

Şimdi bu dönemde etkinleşen felsefi düşüncelere (kısa başlıklarla) değinmeye başlayalım…

1- Iyonya Okulu

Felsefe tarihinin ilk okul ya da ilk düşünce geleneğini oluşturan yapıdır. Bu dönemde belirgin filozoflar; Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes’ dir. Bir anlamda ilk materyalist düşünceye sahip filozoflar ve ilk materyalist düşünce sayılabilecek felsefi düşüncelerdir. Bu filozoflar maddi nedenler üzerinde yoğunlaşmışlar ve var olan “şey”in maddi nedenini belirledikleri zaman, varlığı açıklayacaklarını, neyin gerçekte var olduğunu bileceklerini düşünmüşlerdir.

Bu filozoflar aynı zamanda ‘’monist’’ olarak da sınıflandırılırlar, bunun nedeni, maddeyi evrende tek gerçeklik olarak görmeleri ve varlığın temeline bir çok maddi neden değil de tek bir madde yerleştirmeleridir.

Thales: Iyonya okulu’nun kurucusu ve düşünce tarihinin ilk filozofu olduğu kabul edilen filozoftur. Thales’i farklı ve önemli kılan, “neyin gerçekten var olduğu’’ sorusu üzerinde düşünmüş olmasıdır. Görünüş-gerçeklik, çokluk-birlik ayrımı yaparak sürekli değişen şeylerin gerçek olamayacağı sonucuna varmıştır. Bu değişimin arkasında akılla anlaşılabilir, sürekli ve kalıcı bir gerçekliğin var olduğuna inanmıştır.

Thales bunun (gerçekliğin) ‘su’ olduğu kanısına varmıştır. Çünkü, Thales’e göre her şey sıvı bir varlıktan beslenmiş olduğu için bundan başka bir faktörün belirleyici olma ihtimali yoktur. Düşüncesine dayanak olarak; suyun buharlaşma, donma, toprağı nemli kılma gibi maddi gerçekliğinin var olmasını koymuştur.

Anaksimandros: Thales’in ardılı olup, felsefi düşünce ve bilimsel faaliyeti bir arada ve bu iki alanı iç içe geçirerek çalışmalarını yürütmüştür. Geliştirdiği evrim kuramı ile, yaşamın denizlerde ve suda başladığını tüm canlıların önce denizlerde yaşadıklarını daha sonra karaya çıktıklarını varsaymıştır. Thales’ten farklı olarak, kuramının temelini; ‘’su’’ nicelik bakımından sınırlı, nitelik bakımından ise belirlidir bu nedenle değişim, (doğum ve ölüm, büyüme ve küçülme gibi şeyler), bir öğenin sınırlarını diğerinin aleyhine olacak şekilde genişletmesinin bir sonucu olduğuna göre öyleyse suyun doğasına aykırı şeyler veya öğeler nasıl olup da suyun içinde eriyip gitmezler sorusuna Thales’in kuramının net ve doyurucu bir açıklık getirememiş olması düşüncesinden hareketle kendi kuramını geliştirmiştir.

Ona göre sudan yalnızca ıslak ve soğuk olan şeyler türeyebilirdi. Su nicelik bakımından sınırlı bir maddeden ve sonlu bir madde kütlesinden evreni meydana getiren sonsuz varlık kütlesi doğamaz. Anaksimandros, sonsuz sayıda evren olduğunu ileri sürmüş, ona göre evrenin ilk maddesinin nitelik bakımından belirsiz, nicelik bakımından da sınırsız bir madde olması gerektiği kuramına temel koşul olmuştur. 

Anaksimenes: Görünüşün gerisinde akla uygun bir gerçeklik, çokluğun arkasında da akıl yoluyla kavranabilir bir birlik olarak, kozmosta var olan her şeyin kendisinden türediği töz olarak havayı öne sürmüştür. 

2- Pythagoras Okulu:

Ilkçağ Griek felsefesinin ikinci okuludur. Bilimsel, teolojik ve felsefi görüşleriyle bilinir. Pythagaros tarafından Güney Italya’da, Kroton’da kurulmuştur. Bu anlayışa göre felsefeyi doğuran veya yaratan unsur amaç olarak anlamak veya öğrenmekten daha çok bilgi yoluyla saflaşarak evrenin ruhuyla birleşmeyi hedeflemelidir.

Felsefede varlığın nasıl ve neden meydana geldiği sorusundan öteye geçilerek bir yaşam tarzı haline gelmesi belirginlik kazanmıştır. Bu okulda madde yerine form, nitelik yerine nicelik ve fizik yerine de matematik öne çıkmıştır. İnsanın iki farklı bileşenden meydana geldiği kuramından hareketle ruh ve bedenden oluştuğunu ileri sürmüşlerdir. Bunlara göre ruh temeli, asli olanı, insanın gerçek özünü temsil eder. Beden yok olduğunda bile ruh bir yere gitmez, beden ölümlüdür, ruh ölümsüz.

Bütün hayatın birlik içermesi nedeniyle insanlar ve hayvanların bir akrabalık bağı olduğu ve diğer tüm maddelerin de dahil olmak üzere bir bağı olduğunu ileri sürmüşlerdir. Iyonya okulundan farklı olarak bir felsefe okulundan ziyade, daha çok dini bir tarikat, bir cemaat zaman zaman da politik bir örgüt gibi hareket etmişlerdir. 

/devam edecek…/

İlginizi çekebilir