Ali Engin Yurtsever: Felsefe Tarihi Üzerine-10

Platon’un insan ve Etik Anlayışı: Platon insan ve etik anlayışında radikal ve düalist bir görüş benimser. Platon’da Sokrates gibi i̇nsanın bir beden ve ruhtan meydana geldiğini ve bu ikiliden ruhun ölümsüz olduğunu savunur.

Ona göre ruh üç parçadan meydana gelmiştir ve bu bir iç çatışma üzerinden yükselir:

1- Aklın edimi

2- Eylem yönelimi

3- Maddi arzular

1- Ruhun ilk ve en yüksek parçasıdır. Insan ruhunda bir değer ya da amacın bilincinde olma, düşünüp ölçme edimi vardır.

2- Aklın yönlendirmesi altında bulunan irade, bir eylem yönelimi yaratır.

3- Maddi şeyler karşısında duyulan bir arzudur, bu da iştihanın eylemini yaratır.

Akıl ve iştaha birbirlerine karşıt eylem ve yönelimleri ifade ederler. Akıl bireyin bütünsel iyiliğini gözetmek amacıyla iştiha ile karşı karşıya gelir. Akıl daha iyi veya kötü olanı hesaplayacak şekilde ruhun iyiliğini gözetmek zorundadır bu nedenle insanda bulunan ve bitip tükenmez çatışmayı bir anlamda da gerilimi ifade eder.

İnsanın kendisini bu dünyaya, maddeye yönelten bir parçası olduğu gibi onu morale de yönelten bir parçası da vardır. Bu iki parçadan baskın çıkan hangisi olursa insan hayatı da o yöne evrilir. Hayatı tek yönlü yaşayan yalnız madde veya yalnız mana yönü ortaya çıkar.

Platon insan yaşamının gerçek amacının eudaimonia veya bir tür kendini gerçekleştirme hali olarak mutluluk olduğunu ve i̇nsanın bu hedefe erdemli bir hayat sürerek ulaşabileceğini söyler.

Erdem anlayışının belirleyici (birinci) faktörüne göre dünyadaki bütün varlıklar gibi ruhun parçalarının da kendilerine özgü bir takım işlevleri vardır. Örneğin aklın görevi bilmek, ruhun görevi kişiye guru kazandıracak şeyler için mücadele etmek, iştihanın görevi ise fiziki tatminlerde aşırıya kaçmamaktır.

Ikinci faktörüne göre ise bütünsel ruhun gerçek çıkarlarını gözetme, birliğini ve bütünlüğünü hesaba katma olgusu gelir. Insan aklı ruhun bütünsel iyiliğini gözetecek şekilde hakim olduğu, diğer parçaları bütünlüklü insan hedefini gözeterek yönettiği takdirde o kişi bilge olmak durumundadır.

Siyaset Felsefesi : Bireydeki adaletten toplumdaki adalete geçtiğinde yani bir anlamda da biraz daha ileri giderek, birey ile devlet, insan ruhu ile politik otorite arasında bir benzerlik kurar.

Örneğin devlet, bir taş parçası değildir, egemenliği olduğu topraklarda yaşayan i̇nsanların karakterlerinden ortaya çıkar. Insan tarafından yaratılan bütün kurumlar i̇nsan ruhunun dışa vurumudur. Ideal devlette olması gereken üç şey: ekonomik, askeri ve felsefi faktörlerdir.

Platon ideal devleti üç sınıfa böler. Bu sınıflar: yöneticiler, koruyucular ve çiftçilerdir. Bu faktörler kendilerine düşen görevleri yerine getirmek durumundadırlar. Bu görevler: yönetim, koruma ve elde etme görevidir. Ideal devletin zorunlu işlevleridir. Bu düşünce bir anlamda uzmanlaşmayı da beraberinde getirir, çünkü her sınıf sadece kendi alanında faaliyet göstermek zorundadır.

Platon’un felsefe tarihine adını yazdıran “Mağara Benzetmesi”ni de yazmak bir zorunluluktur.

Bu kurama göre:

“Bazı insanlar karanlık bir mağarada, doğdukları günden beri mağaranın kapısına arkaları dönük olarak ayaklarından ve boyunlarından zincire vurulmuş oturmaya mahkumdurlar. Başlarını da arkaya çeviremeyen bu insanlar, mağaranın kapısından içeri giren ışığın aydınlattığı karşı duvarda, kapının önünden geçen başka i̇nsanların, hayvanların ve taşıdıkları şeylerin gölgelerini izlemektedirler. Bu mahkumların sahip oldukları bilgi, onların gözleriyle ve kulaklarıyla kazandıkları duyusal bilgidir ve bu görsel bilgi duvardaki gölgelerin, yani görünüşlerin bilgisidir. İçlerinden biri kurtulur ve dışarı çıkıp gölgelerin asıl kaynağını görür. Kendi de gördüklerine inanamaz insan için yanılgılardan kurtulmak, eski alışkanlıklarını terk etmek çok güç olduğundan, o muhtemelen yeni durumuna alışamayacak ve daha önce görmüş olduğu şeyler, ona daha gerçek görünmeye devam edebilecektir ve tekrar içeri gördüklerini anlatmaya başlar ama içerdekileri, duvarda gördüklerinin yansıma olduğuna ve gerçeğin mağaranın dışında cereyan etmekte olduğuna inandırması imkansızdır.”

Platon bu mağara benzetmesinde:

– mağaraya zincirlenmiş insan: toplumun parçası olan ancak bireyselleşmemiş, farkındalığı gelişmemiş kişiyi temsil eder,

– mağara: toplumu temsil eder,

– zincir: toplum içerisinde bireyi sınırlayan kalıplar, dogmalar, kurallardır. Bağnaz ve dogma zihinlerden uzaklaştırılmalıdır.

– gölgeler: toplum tarafından belirlenen ve benimsenen sorgulanmamış doğrulardır. Bağnaz ve dogma zihinlerden uzaklaştırılmalıdır. Kendi gölgelerini görenler, bununla yetinenler, eğlenenler sürü psikolojisiyle yaşayanlardır.

– zincirlerini kıranlar, kendi yolunu bulanlar, düşünenler bu gölgelerle yetinmezler. Filozoflar kendilerini bu zincirlerden kurtaranlardır, zor ve acı da olsa yüzlerini gerçeğe dönenlerdir. Hayatın gerçek anlamını görebilenlerdir.

Gerçeği ve bilgiyi aramayan iki varlık vardır; birincisi Tanrı, ikincisi bilgisiz insan kitleleridir.

Tanrı gerçeğin tam içindedir, diğeri ise tam dışındadır.

İlginizi çekebilir