Ali Engin Yurtsever:  Diadokhlar ve Kürtler

          Büyük İskender hayatını kaybedince genişletip büyüttüğü imparatorluğun nasıl yönetileceği konusunda halefleri arasında büyük bir tartışma yaşanmıştı. Diadokhlar yani ardılları (halefleri) (tarihin bir ironisi olsa gerek) altı kişiydiler ve bir konsey oluşturdular. Ancak her ne kadar konsey oluşsa bile iktidar ortak kabul etmeyeceği için kendi aralarında yürüttükleri iktidar savaşı sonucu, sırayla başa geçmelerine rağmen Büyük İskender’in imparatorlugu yıkıldı, yerine devletler kuruldu. Bu süreç içerisinde Ortadoğu’ya açtıkları savaşların da yıkılmalarına etkisi oldu.

      Marx’ı hatırlamanın tam zamanıdır: “Hegel, bir yerde şöyle bir gözlemde bulunur: bütün tarihsel olaylar ve kişiler, hemen hemen iki kez yinelenir. Hegel eklemeyi unutmuş: ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak. * Büyük İskender’in ölümü ve sonrası bir trajedi olarak tarihe geçti, şimdi yaşanan Erdoğan ve altılı masada yer alan Erdoğan ardılları ise tarihe komedi olarak geçmek için sadece zamanın akmasını bekliyorlar.

    Erdoğan’ın yol arkadaşlarını birer birer tasfiye ederek oluşturduğu imparatorluk büyük bir gürültüyle çatırdıyor. Ekonomik çöküşün sesi neredeyse dünyanın öbür ucundan duyuluyor. Her ay büyüyen cari açık, dağ gibi yükselen kredi ödemelerinin sorunsalı, rekor üstüne rekor tazeleyen enflasyon, cds risk ortalaması ve elinde kitlelere sunacağı savaştan başka birşey olmadığı için Kürtler başta olmak üzere demokratlara bile katlanamayarak açtığı savaş… Uzayıp giden bu tabloyu çözecek ne kadrosu ne de yeteneği bulunmayan bir cahiller ordusunun komutanı olan Erdoğan’ın bu durumu kavrayacak ne zekasının, ne de çözecek yeteneğinin olmadığı bilinmez bir sır değil.

    Altılı masa denilen ve kendilerini şimdi muhalefet olarak adlandıran ama Erdoğan’dan sonrasının iktidar sahibi olarak gören oysa gerçekte Erdoğan’ın ve Kemalist devletin ardılları olmaktan başka bir vasıfları olmayan “diadokhlar” usul usul Türk devletinin mezarını kazıyorlar.

    Yaklaşan seçimlerde HDP’nin taleplerinin, temsilcisi olduğu kitlenin mücadelesinin amaçlarının, zindanlarda tutulan esirlerin ve yürütülen savaşın bu masa tarafından hiçbir önemi yok. Tek dertleri HDP’yi kendi çıkarları doğrultusunda nasıl kullanacaklarıdır. Ne kadar zavallı, ne kadar dar bir bakış açısı. HDP sıradan bir parti değil, bedel ödenerek oluşturulan bir geleneğin partisidir. Ucuz hesaplara girişmek bir yana, böyle birşeyi gündemine bile almaz. Herşeyden önce bunca yılda oluşmuş ve politikleşmiş kitlesi buna izin vermez. Çanakkale mezarlık gezmeleri, beklenen kahvaltı davetleri, hatta devletin yeniden yapılandırılması çalışması bile kitlelerde büyük tepki yaratıyor. “Suskunluğun, onay vermek olarak değerlendirilmesi bu politik adımları atanlarda bir hayal kırıklığı yaratacaktır. Çünkü sorun AKP-MHP faşizmini fersah fersah geçmiştir. En kısa anlatımıyla sorun Türk devleti ve Kürtler arasındadır. Ya sömürgecilik ya da kabul edilmesi gereken taleplerin varlığıdır.

        Dikkat edilirse hiçbir partinin ne ekonomik ne de politik sorunların nasıl çözüleceğine ilişkin kitlelere sunduğu bir program yok. Devletlerinin çöküşünden bile habersiz, varolan durumu değerlendirirken bile “tek adam yönetiminin yarattığı sorun” olarak değerlendiriyorlar. Kürtlere açtıkları savaşın boyutlarından, iki halk arasında oluşan uçurumdan haberleri yok. Öyle ya, Kurdîstan’a yapacakları birkaç seçim gezisi, Kürtlerin de “çok çektiğine” dair dokunaklı bir iki söz yeter de artar bile diye düşünüyorlar. Bu partilerin başkanlarına hatırlatmak gerekir ki, Demirel bile yanına E. İnönü’yü alıp, Amed’e gidip “Kürt realitesini tanıyoruz” diye yalan da olsa cümle kurmuştu. Bunlarda o feraset de yok. Bir anlamda Türk devletinin Kürtlere bakış açısının ne kadar gerilediğini anlayabiliyoruz. Aynı zamanda kendileri açısından ne kadar tutarlı olduklarını da görebiliyoruz. Ne barış, ne kimliği tanımak gibi bir düşünceleri yok. Başından beri “terör, vatan savunması ve milli birlik ve beraberlik” çerçevesinde geliştirdikleri bir politikadan hiç sapmadılar.

      Zindanda esir tutulan hasta ve görece sağlıklı olan tutsakların gasp edilen özgürlüklerinin geri verilmesi ve 22 yıldır ağır tecrit altında tutulan Kürt halk önderi Öcalan’ın tecridinin kaldırılması hakkında bir cümle kurdular mı, yok. Kimyasal silahlarla saldırdıkları gerillalara, işgal edilen Güney ve Rojava topraklarına dair bir imada bile bulundular mı, buna da “evet” diyen çıkmaz.

     İşgalin derinleştirilerek başlaması için Türk devletinin gerekli izinleri aldığını ve muhtemelen yine simge olarak belirledikleri bir günde harekete geçeceklerini geçmiş pratiklerinden biliyoruz. Bunun bir devlet tavrı olduğunu bu nedenle de “altılı masa” tarafından destekleneceğini de biliyoruz.

     Büyük İskender’den sonra diadokhlar imparatorluğu paylaşamadıkları için yıkıma götürdüler. Elbette Erdoğan ne Büyük İskender gibi bir komutandır, ne de onun gibi geniş bir coğrafyaya hükmedecek zeka, bilgi ve beceriye sahiptir. Tarihsel olay benzerliği açısından ilkinin trajedi oldugu bu durumun, günümüzde de komedi olarak önümüzde durdugu için yazmak gerekiyordu.

     Diadokhlar’in Büyük İskender’den sonra kısa süre ve parçalı olarak yönettikleri imparatorluktan başka yönetimler doğmuştu. Günümüz diadokhlarının da aynı tarihsel yazgıya mahkum olduklarını yaşayarak göreceğiz.

     

*Louis Bonaparte’in 18. Brumaire’i  K. Marx   

İlginizi çekebilir