Zülküf Kurt: AKP-MHP siyasi iklim krizi peşinde

Yazarlar

Kürdistan ve Türkiye’de iklim krizine bağlı gerçekleşen sel ve yangınlar, önceki yıllara göre görülmemiş düzeylere ulaştı. Van Başkale’de yaşanan selin ardından ikinci bir sel felaket daha gerçekleşti ve Başkale ile birlikte Çaldıran, Muradiye, Gürpınar, Özalp ve İpekyolu selden etkilenen ilçeler oldu. Ağrı Dağı’ndaki buzulların erimesiyle birlikte akan toprak görüntüleri ise tehlikenin boyutunu gözler önüne serdi. Ege’de ise Manavgat, Bodrum, Milas, Marmaris’te başlayan sonrasında Denizli, Isparta ve Karabük’te yaşanan ve hâlen devam eden yangınlarda tahminen 10 bin futbol sahası büyüklüğünde alanın yandığı belirtiliyor. Nem oranının düşüklüğü ve rüzgâr nedeniyle yangın oldukça hızlı yayıldı. Küresel Isınma’nın Akdeniz kuşağındaki ülkelerde yangınlara sebep olacağı uzmanlar tarafından sıkça belirtilen konular arasında. Nitekim Yunanistan’da devam eden yangınlar da bunun göstergelerinden biri. İklim değişikliği bu hızda devam ederse önümüzdeki yıllarda daha büyük felaketlerle karşı karşıya kalacağız.

Dünya küresel iklim kriziyle karşı karşıya iken Türkiye de siyasal iklim kriziyle karşı karşıya. İktidarın kutuplaştıran dili, yükselttiği ırkçılık yaşanan tüm felaketlerde kendini hissettiriyor. Van’da yaşanan sel felaketinin görmezden gelinmesi ve ormanların yakıldığı söylentisi, bu siyasi iklimin bir sonucu olarak karşımıza çıktı. Yangın bölgelerinden gelen linç görüntüleri, yol kesip kimlik soranların başlattıkları Kürt avı ise asla es geçilmemesi gereken durumlardan birkaçı. Türkiye’de yaşanan her krizin Kürt nefretiyle bütünleşmesi, Kürtler açısından hayati risk yaratıyor. İktidarın kendi yetmezliklerini bu nefretle örtmeye çalışması, yangına ateşle yürümekten başka bir şekilde izah edilemez. Ormanları PKK’nin yaktığına dair yaydıkları yalan haberler ve görsellerle iktidar, kendi yetmezliklerini örtmeye çalıştı. Muhtemelen her türlü durum için silahlandırdıkları paramiliter yapıları da yol kesme, kimlik sorma, halkı galeyana getirme görevi vererek, yangını durduracak hazırlık yapmadıklarını gizlemeye çalıştılar. Önceki gece Halk TV’nin canlı yayınının basılması da, yangınlarda hükümetin ihmali sonucu yaşanan kayıpların görünmez kılınması için yapılan saldırılardan sadece biriydi.

 

Yangınlar kayyum politikası nedeniyle sönmedi

Kürdistan ve Türkiye’de yaşanan felaketlere karşı eşit bir duyarlılık oluşmasını beklemek güncel gerçeklikten kopukluk olur. 1999 Marmara Depremi’nde Kürtlerin yaşadıklarına dair çokça anlatıya tanıklık ettik. Van Depremi’nde Kürtler yaralarını ağırlıklı olarak kendi sardı. Kobanê serhildanı öncesinde tüm Kürdistan, Rojava sınırında DAİŞ’li savaşçıların sınırdan geçişini engellemek ve yaşananlara dikkat çekmek için aylarca nöbet tuttu. Karşı karşıya kalınan kritik durumlarda Kürtler, dayanışmayı her boyutta göstermeyi başardı. Yangınlar sırasında hızla oluşturulan gönüllü ağı ve dayanışma, toplumlar arasındaki benzerlik barındırıyor, ancak Kürt nefretinin her krizde yükseltilmesi, halklar arasında dayanışma köprüsü kurulmasını da engelliyor. HDP’li belediyelere kayyum atanmasaydı, başta sel felaketi olmak üzere devam eden orman yangınlarına HDP’li belediyeler aktif müdahale edebilirdi, ancak iktidarın kayyum politikası sonucu bu gerçekleşmedi. Dahası bu kayyum politikası nedeniyle AKP iktidarı, THK uçaklarını hurdaya ayırarak yangınların söndürülmesini de engelledi. THK’ya atanan kayyumun maddi yetersizlik nedeniyle uçakların bakımını yapmadıklarını açıklaması inandırıcılıktan uzak, ancak göreve geldiği andan itibaren THK’ya ait malların satışını sağlayıp, AKP’lileri mala ve mülke kavuşturmuş olması ise bir gerçek.

Bu nedenle de yangının bu kadar uzun sürmesi ve söndürülememesinin en temel sebebi, AKP’nin birilerini zengin etme politikasının bir sonucu, ayrıca yanan arazilerin imara açılması da rant politikasının gereği. Elbette ki yükseltilen Kürt nefreti, Türkler arasındaki sınıf farkını da görünmez kıldığı için iktidar açısından oldukça kullanışlı bir argüman. Yoksul Türk köylüsü her şeyini kaybederken, AKP’li ya da zengin Türk ise bu felaketten de para kazanacak. Bunu görünmez kılacak olan ise Kürtlere yönelik yükseltilen ırkçı söylemler. Bu noktada Kürt hareketinin reflekslerini kontrol etmesinde fayda olduğu düşüncesindeyim. Yangın ilk başladığı andan itibaren başlatılan yalan ve iftira kampanyasına bir hafta sonra cevap verildi. Bu süre oldukça geç. Yaşanan her gecikme Kürtler için böylesi durumlarda risk yaratıyor, o nedenle de açıklamaların ilk elden ve hızlı şekilde yapılmasında oldukça fayda var. İktidarın nefret diline karşı dayanışma ağlarına dahil olma ve söndürme çalışmalarına destek verme, Kürtlere yönelik bu politikayı boşa düşürecektir. Mithat Sancar’ın Milas ve Bodrum belediye başkanlarını ziyaret etmesi, Kürtlere karşı o bölgelerde gerçekleşecek saldırılara karşı da oldukça önemli ziyaretlerdi.

 

Irkçılık karşıtı kampanya ve Anayasa sürecine hazırlık

Önümüzde ırkçılığın yükseltildiği bir Anayasa değişim süreci var. Bu süreç içerisinde HDP’nin kendi Anayasa taslağını hazırlaması, temel ilkelerini açıklaması ve şimdiden ırkçılık karşıtı kampanyasını başlatması her zamankinden daha önemli. Türkiye’de yaşanan ya da yaşanacak her doğal felaket, iktidarın Kürt nefreti ve ırkçılık politikasıyla gizlenmeye çalışılacak. Kitlelerin milliyetçi propagandayla hızla konsolide olmasının önüne geçmek için kampanyanın bugünden başlamasında her zamankinden büyük fayda var. Bodrum ve Milas belediyelerine gerçekleşen dayanışma ziyaretleri bunun ilk adımı olarak kabul edilebilir. Yol kesip, Kürt avına çıkılan diğer yerlerdeki belediye başkanlarıyla da görüşülmesi, var olan provokatif girişimlere karşı duyarlı olmalarının istenmesi de bu kampanyanın devamı olarak gerçekleşebilir. Kürt siyaseti, halkı korumayı temel önceliği yapmaktan asla çıkarmamalıdır ki, Kürtler yaşadıkları her yerde ağır saldırı riski ve ölüm tehdidi altındadır.

Konya’da 7 kişilik bir ailenin katledilmesi, en son mevsimlik Kürt tarım işçilerinin Çorum’da maruz kaldıkları bıçaklı saldırı son günlerde yaşananlardan sadece bazıları. AKP-MHP iktidarının siyasi iklim krizini derinleştirmek istediği bugünlerde, provokasyonları boşa düşürebilecek bir yerde durmak ve söylemi oradan kurmak gerek.

İlginizi Çekebilir

Ali Engin Yurtsever: Mültecinin Yurdu Neresidir?
Uğur Güney Subaşı: Açma Gözlerini Kızım

Öne Çıkanlar