Hasan Hayri Ateş: Kimin Yaşadığına Bakarak Acıya Kör Kalmak

Yazarlar

“Cehennem acı çektiğimiz yer değil acı çektiğimizi kimsenin bilmediği yerdir.”

Hallac-ı Mansur

Mehmet Emin Özkan 83 yaşında bir politik tutsak. Bir süre önce muhalif medya aracılığıyla elleri kelepçeli halde ve yürümekte zorluk çeken görüntüleriyle yansıdı kamuoyuna.

Daha önce serbest bırakılması için yapılan başvuruları defalarca reddedilen bir ağır hasta. Taşıdığı etnik ve inanç kimliklerinden önce yaşlı bir insan, bir baba ve bir dededir o.

Gene yaşı itibariyle, sevenleri arasında huzurlu bir yaşam sürmesi gerekirken, bir azaphaneye dönüştürülmüş hapishanede zulüm görüyor, çile dolduruyor Mehmet Dede. Yaşadığı ağır sağlık sorunlarına rağman hastahaneye getirilirken bile kelepçeleniyor, yatış yapılmadan kelepçelenerek gene hapishaneye geri götürülüyor.

Yani her aşamada zulüm, işkence ve çile…

Biliyoruz ki, gördüğümüz haliyle Mehmet Dede yalnız değildir. Azaphanede çok daha ağır durumda olanlar var.

Mehmet Dede’nin kamuoyuna yansıyan görüntüsü, aynı zamanda Türkiye hapishanelerinin aynasıdır. Kendini hukukla ve insan haklarına saygıyla sınırlak yerine, düşman gördüğüne karşı intikam histerisiyle kuşanmış devlet gerçeğinin görüntüsüdür.

Kimi zaman bir fotoğraf ve görsel bir görüntü toplumun da görmezlikten geldiği gerçekliği yansıtır. Görmezlikten gelinen, kör kalınan; başkasının, öteki görülenin acısıdır aynı zamanda. Hemen yanıbaşlarındaki cehennemde acı çekenlerin iniltilerine sağır kalarak, rahat bir uykuya yatanların halidir.

Maalesef söz konusu başkasının acısı olunca anlamak, ya da anlamak istemek, anlamaya çalışmak da mümkün olmamaktadır. Çünkü çekilen acıya değil, acıyı kimin çektiğine bakılmaktadır.

Çekilen acı karşısında acıyı kimin çektiğine bakarak yüreğinin tellerinde zerre titreşim yaşamayan biri, insan yanını harekete geçemeyecek şekilde, yerin yedi kat altına sürmüştür. Böyle biri için geçerli olan ve her an harekete geçme potansiyeli taşıyan, canavar yanıdır.

İnsanın canavar yanı başkasının acısından haz duyar. “Bunlara az gelir” diyerek, ötekinin yaşadığı acı karşısında vecd içinde kendini kaybeder. Bunun en uç örneği yaşanan katliamlarda, soykırımlarda ortaya çıkar. Şu kesin ki bütün katliamlar, soykırımlar, hakim toplumların dahliyle, kimi zaman da doğrudan katılımıyla yaşanmıştır.

Son otuz yılda yaşanan Bosna, Ruanda ve Darfur soykırımları buna en iyi örnektir.

Farklı kimlik, kültür ve inançlara sahip toplumların bir arada, barış içinde yaşamasının yolu biri birinin acısını anlayabilmekten geçer. Toplumlar bu insani yanını budadığında, her türden kötülüğün nesnesi olmaya açık hale geler.

Acı bazen bir fotoğraf karesiyle, bazen de bir görüntüyle kendini yansıtabilir. Böyle bir durumda fotoğraflara bakıp da acı duymamak, bu fotoğraflara, görüntülere bakıp da irkilmemek; bu yıkıma, bu kıyıma, bu acıya yol açan şeyi ortadan kaldırmak için uğraş vermemek ciddi bir insani yitimdir.

Mehmet Emin Özkan Dede’nin görüntüsü, insanı insanlığından utandırarak, yerin dibine batıracak kadar sarsıcıydı. O gürüntülerden etkilenmeyen biri, bazı değerlerden yoksun hale gelmiş, getirilmiştir.

Ne yazık ki son kırk yıllık savaş bu yönde ağır sonuçlara yol açtı.

Atinalı Filozof Eshilos, iki bin beş yüz evvel, “Savaşta verilen ilk kayıp, hakikattir,” diyordu. Bu tespit, günümüzde çok daha ağır biçimiyle hayat buluyor. Bununla birlikte çok daha ağır ve telafi edilemez olan ise vicdanların öldürülmesidir. Özellikle toplum vicdanı öldürüldüğünde, ya da sağaltılamayacak şekilde yara aldığında, kötülük sıradanlaşmanın da sınırlarını aşarak, hücrelere kadar nufuz eder.

Başkasının, ötekinin acısı karşısında içine düşülen durum budur. Acıya değil, kimin yaşadığna bakan biri, vicdanını rafa kaldırmıştır. Şu kesin ki başta hapishanelerde olmak üzere, hayatın her alanında Kürtler acı çekmeye devam ettiği sürece, Türkiye’de hiç kimse huzur içinde olmayacaktır.

Şu bilinsin ki, Mehmet Dede hapishanede çile doldurduğu sürece Türkiye’nin müstehakı, kişiye özel afla ödüllendirilen Alattin Çakıcılar olacaktır.

Toplum yoksulluk ve sefalet içinde yaşarken, iktidarı elinde tutanların damatlarının, çocuklarının uyuşturucu ticaretiyle palazlanıp semirdikleri Türkiye olacaktır.

 

İlginizi Çekebilir

Ali Engin Yurtsever: 1848  Fransız Devrimi İncelemesi
Hakan Tahmaz: Muhalefetin HDP’ye biçtiği rol

Öne Çıkanlar