Sami Certel: Asr-ı Saadette bir teneke gaz yağı

Yazarlar

Bir erkek en fazla dört kadın ile evlenebilir diyen Muhammed’in kendisi ondört kadın ile evlenmiştir.  Bu çelişkili durumu İslami çevreler şöyle izah etmektedirler: “Kimisi savaş dulu, kimisi çaresiz, kimisi evsiz bu kadınlara acıyan Muhammed, onları himaye etmek için -bütünüyle merhametinden- nikahına almıştır. “

Siyasal İslamın da varmak istediği nokta tam olarak budur.  Kadının ekonomik özgürlüğünü elinden alıp, onu erkeğin himayesine muhtaç hale getirmek, ona erkekten başka çıkış yolu bırakmamaktır.

Açıktaki elleri savaşçının zırhını sıyırıp, elinden kılıcını alırken, arkalarında sakladıkları ellerinde köleliğin tasmasını tutmaktadırlar.

Hemen hemen her din, her yaşam disiplininde kadın erkeğe ezilir/ezilmiştir. Ancak Siyasal İslamın kadına kurduğu tezgah kadar sinsi, alçak olanı hiçbir düzende yoktur.

Barınmayı, giysiyi, yiyeceği erkeğe muhtaç olan kadına, bu ihtiyaçlarına karşılık hizmet etmek, yarı damızlık, yarı kapatma olarak “yaşamak” kalırdı ki, Siyasal İslamın Asr-ı Saadet (Mutluluk Çağı) olarak tanımladığı o devirde kadına düşen saadet tam olarak o kadardı.

Asr-ı Saadet düsturu üzeri yürüyen bu aile “ilişkilerine” çocukluğumda çok kere tanık oldum. En ilginç olanı Mehmet Ali ve ailesi arasındaki “ilişkiydi”.

Öfkeliydi Mehmet Ali. Krizi tuttu mu, gözü hiçbir şey görmezdi. Bu krizlerin birinde, bir teneke gaz yağını karısının başından aşağı boca etti. Tutuşturmak için ceplerinde çakmak aranırken, etraftakiler üstüne atlayıp engellediler.

Başka bir gün de kadının eline örgü şişi vermiş, “Prize sok, o şekil bekle!” diyordu. Böylece elektrik akımına kapılıp, ölecekti kadın. Araya yine birileri girdi, güçbela kurtardılar.

Yukarıda anlattığım, kırk yıl sürmüş bir evliliğin yalnızca iki günüdür. O kadının,  başına, sırtına yediği taşın, sopanın hadi hesabı yoktur. Elinde ne varsa Mehmet Ali’nin ya da eline ne gelmişse, kadının bir yerlerine indirmiştir. Nasıl başardı bilmiyorum, ama yıllar sonra kendi eceliyle ölmeyi başardı kadın.

Ne Muhammed, ne nikahına aldığı ondört kadın, ne de Mehmet Ali akla durduk yere düşmedi elbette. AKP, fiilen zaten uygulamadığı İstanbul Sözleşmesi’nden önceki gece resmen çekildi.

Peki sözleşmeden çekilmek tam olarak ne anlama geliyor?

Başka bir Mehmet Ali, başka bir kadının üstüne gaz yağı dökerse, ona dur diyecek kimse yok anlamına geliyor.  Daha da kötüsü, aile içi mesele olduğundan, ne konu komşunun ne de devletin müdahale yetkisi yok anlamına geliyor.

Bir devlet, onun yurttaşları, yurttaşlarının birbirileriyle ve devletle olan hukukları değil, İtalyan mafyasındaki Caporegime’nin (Kapo rejimi) işleyeceği anlamını taşıyor.

Erkeği kendisinin küçük bir hücresi, şubesi gibi gören devlet, emrindeki caponun insiyatifine ilişmeyen mafya patronu misali, aileden el çekip, onu bütünüyle erkeğin/kocanın insafına terkediyor.

Aile, büyük mafya komisyonunun (devletin) kocaya verdiği bir bölgeymiş de, o da bu bölgeyi -elbette komisyonun çıkarlarına ters düşmeyecek bir şekilde- dilediği gibi yönetebilirmiş gibi bir durum.

Daha da sormak gerekirse;

Erkeğin, kadının canına en kastettiği noktada devletin, “Aile İçi Mesele” diyerek kendini yetkisiz kılması anlamına geliyor.

Her gün biraz daha Güldünya Tören, biraz daha Fatma Altınmakas, biraz daha Melek Aslan demek oluyor.

Dahası; erkek her durumda yurttaş iken, “Aile İçi” kavramı kadının yurttaşlığını fiilen feshedip, onu kocasına karı yapıyor. Teorik olarak eksiksiz bir yurttaş olarak görünse de, fiilen devlet ona ancak kocasının izni ölçüsünde yurttaş olma imkanı sunuyor.

Hanna Arendt, Kötülüğün Sıradanlığı isimli kitabında, “Nazi Almanyası’nda öldürmekten, gaz odalarından, imhadan, soykırımdan kesinlikle bahsedilmiyordu, hiçbir resmi belgede bu tarz kötü ifadelere rastlanmıyordu. Zira bu işler için belirlenen kod adlar nihai çözüm, tahliye ve özel muameleydi” diye yazar.

Siyasal İslamcı devlet de aynı yolu izliyor, erkeğin eline tutuşturduğu geniş zamanlı cinayet ruhsatını, “Aile İçi Mesele” olarak kayda geçirtiyor.

Bütün bunları, “Türk aile yapısı” diyerek, “Anneliğin kutsallığı” diyerek ve “Güçlü Kadın, Güçlü Türkiye” sloganı eşliğinde gerçekleştiriyor. Bu sloganların tamamını da kendi kadın figürlerinin ağzından çıkartıyor.

İlginizi Çekebilir

Hakan Tahmaz: HDP’yi Kapatmak ve Milliyetçi Hegemonik Otoriterlik
Müslüm Yücel: Faşizm, yenildiği zaman ne olduğu anlaşılır; çünkü yaşarken senden yanadır

Öne Çıkanlar